Gel de aldırma, gel de kahrolma, gel de efendi ol. Birileri, adına titrediğiniz liderinizi, devletinizin kuruluş öncüsünü, bayrağa hakaretten sonra, götürüp köprüye asıyor. Gel de demokrat ol, gel de galeyana gelme.

      Sonra düşünme bakalım; kim bu adamlar, pardon hayvanlar ve ne istiyorlar diye. Nusaybin nire, bayrağı ne, atası kim? O birkaç kişi ne istiyorlar da bu eylemleri yapıyorlar? Bu eylemleri onlara yaptıranlar kimler, onları nasıl ve hangi yollarla korumaktadırlar? Bu soruların cevaplarını vermeden hangi çözümlere ulaşılabilir?

      Kanımca, olması gereken demokrasinin yerine, olmaması gereken demokrasi ve özgürlüklerde aranmalıdır hatalarımız. Halka demokrasi ve özgürlük yerine, halk düşmanlarına özgürlüklerdir sebep.

      Şimdi birileri aman ne olacak canım, o insanlar baskılarla karşılaştıkları için, devletleri olmadığı için sizin Ata’nızı astılar, onları affedin derler. Biz de onları affedince yarın Ata’nızın yakılmasın, sonra da … sıra gelir. Devletlerin uzun kolları şefkatlidir ama, o güçlü kollar gerektiğinde, bir ahtapot misali, düşman unsurları sıkıp hazmetmeyi de bilmek zorundadır. Bu o devletin bekası için elzemdir.

      Bu ülkede yanlış bilgilerle, yanlış motiflerle, yanlış yöntemlerle anlatılan Atatürk ve yanlış Atatürkçülük anlayışları, adeta Atatürk düşmanlığının kendisi doğurmaktadır.

      Korku üzerine değil de sevgi üzerine, uydurma güzellikler yerine gerçekçi, eksiklikleri ve fazlalıkları belirtilen tarih bilgileri üzerine bina edilen bir Atatürk ve demokrasi bu türden sonuçlarla karşılaşır mıydı? Hani linç edilmeye çalışılan bazı suçluları düşünün. Herkese hak ettiği dilden konuşmanın zamanı ne zaman gelecek?

      Ancak durum ne olursa olsun, üç beş çapulcu kendinde Atatürk asma cesaretini bulamamalıdır. Devlet bunu er geç sağlamaya mecburdur. Atatürk asan bir zihniyetin temsilcilerinin sallandırılması bir suç olabilir mi? Etme bulma dünyası der geçersiniz. Hem asıp hem asmaya karşı olmak akıl ve mantıkla bağdaştırılabilir mi?

      Bu arada Elazığ’da şehid edilen Yarbay dokundu içime. İşte Atatürk’ü asanlarla bizim adımıza mücadele eden bir asker, bir yarbay. Ve annesinin fotoğrafı ilişti gözüme. Başörtülü bir annemiz. Birilerinin Atatürk adına başörtüsü ile mücadelesinin gereksizliğini, devletimize sonsuz saygımızı hatırlayıp, başımı bir kez daha önüme eğdim. Asıl başını eğmesi gerekenlerin başı dik dururken…

      Hem Atatürk’ün büstünün bile asılmamasını hem kendi başımızın dik olması belki bir gün bizim boynumuzun koparılmamsını temin için daha akıllı yönetim anlayışlarına ulaşmamız gerekmiyor mu sizce de ?

      Bu ülkede Atatürk asmanın bedeli birkaç aylık hapis kalmak ve kahraman edalarıyla çıkmak olmamalı. Göze göz, dişe diş, demokrasiye aykırı mı ki?

Üye Panel

Kullanıcı Adı :
Şifre :